Biz küçükken çok büyüktük. Mesela kollarımızı bir açardık, dünyayı kucaklardık. Güzeldik biz küçükken.
Kaşlarımızı almayı bilmezdik, makyaj çok büyüklerin işiydi sevmezdik. Arkadaşlarımızla beraber bir gece uyuyabilirsek eğer velinimetti bizim için, lükstü, zenginlikti. Ailelerimiz en az beş kez arardı eve beş dakika geç kaldığımızda. Otobüsteyim bile diyemezdik, otobüsle bir yere gidemezdik. Otobüs lükstü, zenginlikti. Koşa koşa eve varana dek nefes almazdık ve nerdesin sen sorusunu duymadan cevabı verirdik.
Biz bir gülerdik küçükken, kalbimiz kahkahalar atardı. Biz küçükken öğretmenimiz en yakın arkadaşımızla sıralarımızı ayırmasın diye, teneffüse kadar konuşmazdık. Not yazardık birbirlerimize. Biz diyorum küçükken bizdik böyle bayağı bir kalabalıktık. Yani biz diyebileceğim kadar çok. Biz küçükken bir büyüktük ki böyle kollarımızı açsak sığmazdı eni boyu.
Sonra mı? Büyüdük. Kollarımızı açtığımızda bir kişiyi bile sığdıramayacak hale geldik. Küçülene kadar büyüdük, çok büyüdük yani. Biz olamadık bir daha. Sen, ben olduk. Büyüklük lüks değildi, zenginlik değildi. Koşa koşa büyüdük. Büyürken ne de çok küçüldük.
Nâzım Hikmet Ran
5.26.2013
5.18.2013
YEDİ
Bütün sırlar yedi'de saklandı. Yedi'de Yusuf'un hayatında.
Yedi gün. Yedi gece. Yedi hafta. Yedi ay. Yedi yıl. Yedi asır. Yedi kıta. Yedi iklim. Yedi gök.
Yedi yer. Yedi renk. Yedi aşık. Yedi uyuyanlar. Yedi' de hakikati bulanlar.
Yedi kapalı şehre, yedi kişiyle girdi Yusuf.
Yedi odalı evde Züleyha, yedi duygusunu kaybetti. Yedi yaşında. Yedi arşın kuyu. Yedi sene kaldığı zindandı. Yedi rüyanın, yedisinde. Yedi yıl kıtlık.
Yedi yıl bolluk. Yedi mertebe. Yedi
zayıf inek. Yedi şişman inek. Yedi sarı başak. Yedi yıl Mısır'ı kurtaracak.
Yediyi yalnız Yusuf yorumlayacak. Yedi
Ben-i İsrail'in tılsımı olacak. Yedi yıl
Yusuf zindanda yatacak. Yedi yıl aşk hasreti ile Züleyha yanacak! Yedi yıl Yakup gözleri kör dolaşacak. Yedi
Yusuf'un hem zindanı hem kurtuluşu olacak. Yedi kadını, yedi bıçakla güzellik
yaralayacak. Yedi kadın israil oğlunu İsrail yapacak. Hakikat yedi'de gizlidir.
Yedi' de Yusuf ta !
5.16.2013
Yusuf İle Züleyha
Aşk ki en çok Züleyha da güzel. Züleyha ki Leyla, Şirin,Aslı
dan farklı. Yusuf ki seven olmadı. Yusuf ki istisna, Mecnun,Ferhat,Kerem'den
farklı. Yusuf sevilen, Züleyha seven. Yusuf iffet, Züleyha şehvet. Züleyha ki şehveti aşk, aşkı şehvet bildi. Züleyha ne kadar ateşse, Yusuf'ta o
kadar iffetti. Okumasını bilene gerçek
aşk Yusuf'tu. Yusuf parçalandı. Gömleği önce babasında, sonra Züleyha da kaldı.
Yusuf önce kuyuda, sonra zindanda kaldı. Züleyha'nın odası Yusuf'a kuyu oldu. 12
yıl geldi, geçti. Züleyha onca yıllardır Yusuf'u görmedi. Züleyha'nın
gözlerinde özlem içinde ateş. Yusuf haksız yere zindanda. Zaman geldi. 12 yıl
sonra Züleyha, Yusuf'u gördü. Züleyha pişman. Yalanı için pişman. Züleyha
açıkladı. Yusuf'u sevdiğini, onun haksız olduğunu. Zaman Züleyha'nın
güzelliğini götürdü. Zaman Züleyha ya tövbe yi öğretti. Züleyha göz yaşıyla
kalbini temizledi. Zaman geçti. Yusuf ile Züleyha birbirine helal oldu. Aşkları
gerçeğe döndü. Allah'a yöneldiler. Birlikte tövbeleri oldu. Birlikte namazları
oldu. Züleyha aşkı Yusuf'tan öğrendi. Züleyha gerçek aşkını buldu.
Oku! Yusuf'ta saklı aşk.
5.10.2013
Söz
Üzülme der Mevlana ve devam eder;
Kızma hiç kimseye yaptıklarından dolayı aksine
teşekkür et ihanet edenlere sadakati öğrettikleri için...
Minnet duy yalancılara doğrunun farkına varmanı sağladıkları için...
Mutsuz edenlere dua et mutluluğu daha derin hissettirdikleri için..
Herkesi sev yaşamına bir anlam kattığı için..
Hayat bu yüzden daha güzel siyahlar beyazı farkettirdiği için...
5.09.2013
BİZ OLALIM
Yazmak, çokça yazmak.
Aklımdan geçenleri değil. Kalbimden geçenleri yazmak. Çünkü aklımdan geçenleri
yazarsam kendime düşman olurum. Çünkü aklımla kalbim birbirine düşman. Kanlı,
bıçaklı. Aklım derki o seni üzüyor. Kalbim derki en saf haliyle seviyorum. Aklım
bir süre susar yaşananlara bak. Evet sen seviyorsun der. Ama seni yıpratıyor,
üzüyor. Kalbim susar derdini anlatamaz. Tek yoldaşı vardır onun. Sevdiği adamın
kalbi. Özler. Kalbini özler. Akılları ne kadar iyi anlaşmasa da kalpler bağlanmıştır
birbirine. Sızlar, acır, eşini özler. Dert
ortağını belki de yoldaşını, cephe arkadaşını.
Sever, bağlanmıştır. Et tırnak olmuşlardır. Ve kalp akılla olan savaşını
her defasında kazanır. Kalbime göre öyle gelin aklıma sorun bide. Yanlış yapıyorsun!
Diye ısrar eder, bağırır. Ama kalp duymaz, umursamaz. Onun doğrusu sevdiği
kalbin yanında olmaktır. Ve mecburen
akılda gelir. Ayaklarım ki aklıma söz vermişti. Hani ona gitmeyecekti? Gidiyor
işte. Adım adım değil koşa koşa ona gidiyor. Kalp özleme, hasrete, dayanamıyor.
Ve yanındayım. Ruhum, kalbim, aklım, fikrim, bedenim. Senin yanındayım. Baksan görürsün,
sussan hissedersin, konuşsan farkıma varırsın. Aklımla kalbimdeki savaşın
galibi. Kalbin, kalbim. Nefesin, nefesim. Ömrün, ömrüm olsun. Ne olursak olalım
savaşın galibi olalım.
Mİ?
İnsan değer verdiği şeyden kopabilir mi? Yâda bu ne kadar
kolay olur? Zorunda kaldıysa katlanabilir mi? Bu acı içini sızlatmaz mı? En değerlisini
bir kenara bırakıp gidebilir mi? Kırılır mı, incilir mi diye düşünür mü? Onu tek
bırakırken karanlıktan korkar diye düşünmez mi? O çok uzaklara giderken geride
kalan ne kadar uzaktadır hiç düşünür mü? Gidip de dönmemezlik yapar mı? O gitse
de kalan sağlam mıdır? Zaman bir çocuğun katili olamaz mı? Üzer mi üzülür mü? Yalnızlığa
terk ettiği üşür mü? Tek başına bu koca şehirle başa çıkabilir mi? Bir gün döneceğini
bilse de döner mi? zamanını bekler mi? Değer verdiği şeyi unutur mu? Zaman onun
en kötü dostu olur mu? Acır mı? Sever mi? Unutur mu? Konuşur mu? Yer mi? İçer mi?
Üşür mü? Karanlıktan korkar mı? Peki ya kimsesizlikten? Yalnızlık onun en kadim
dostu olur mu? Olsa da zamanı gelince ondanda ayrılır mı? Düşünmez mi hiç değerlisini?
Acımaz mı ona? Pisliklerle dolu şehre onu hapsederken bıraktığı kalbi
çiğneyerek gittiğini ve o kalbin o gelmeden düzelmeyeceğini düşünmez mi? Peki ya
giden değer verdiği şeyden uzak kalmaya dayanabilir? içi yana yana her an onu
düşüne düşüne gittiğine değer mi? zaman
gelse her şey bitse yollar ayırdığı gibi yollar birleştirse. Yollar peki ya
onlar acımaz mı bu iki varlığa? Ayrılıklara düştüğünü düşünmez mi? Yâda değerlinin
bi anı gelse oyun sona erse son nefesini verse bunun vebalini giden yüklene
bilir mi? İmkansızlığı yener mi? Son nefesten
önce yetişir mi? Korkma ben varım der mi? Tamda yardıma ihtiyacı olduğu anda? Yada
o anlarda hala yalnızlıktan mı yardım diler? Yalnızlıkta kimsesi olmamıştır onu
anlar. Gelen yok giden yok. Selam yok. Değer veren yok, verilen yok. Aradan zaman
geçse, geçse, geçse. Uzaklardaki gelse
ki değerliği bıraktığı yerde kıpırdamadan öylece oturuyor. Sevgisi daha artmaz
mı? Özlemini gidermek için sarılmaz mı? Yapamadı. Neden yapamadı? Sevgi mi
bitmişti? Aşk mı yok olmuştu? Haline mi acımıştı? Gördüğü tablo karşısında
şaşkınlık mı geçirmişti? Hangisiydi? Yoksa artık sarılsa da sevse de bu tek
taraflı mı olmuştu? Giden unutulmuş muydu? Kalan bütün bu acıları unutacak
mıydı? Aslında tamda karşısındaydı. Elini uzatsa tutacak işte? Bir ses kadar
nefes kadar yakın. Nasıl yapacaktı ki? Biliyordu o eli bir kere tutsa bir daha
bırakmayacaktı. Ama yine mecburiyetler girebilirdi araya. Tekrar tekrar aynı
acıya nasıl dayanacaktı. Yapabilir miydi? Yada sonrayı düşünmeden o eli tutmalı
mıydı? Sonuç ne olursa olsun tutmalı mıydı? Birden düşünmedi sanki bir buz
parçası gibiydi. Sonra birden güneş doğdu ve sanki o buzu eritti. Elini uzattı.
Giden tuttu. Sarıldı. İşte o günlerce aylarca yıllarca özlediği sevgi şefkat
buydu. Ve onu bulmuştu. Sol tarafındaki acıda son bulmuştu. İçindeki organları
sanki tekrar can bulmuştu. Uzun zamandır belki ilk defa yüzü gülüyordu. Evet, evet
gülüyordu. Özlem duyduğu her şey sona ermişti. O gelmişti. Artık mutluydu. Sarıldı
sarıldı sarıldı. Bunu yaparken hiç bişey düşünmemeye çalıştı ve yapabildi bunu.
Biran boş bulundu yere düştü. Her şeyin bittiğini sandı giden. O ölüyordu. Kalanın
yüzünde tatlı bir tebessüm kalmıştı yaşadığı bütün acılara rağmen ve son sözler
dökülmüştü ağzından: seni seviyorum.
Yoksun.
Küçücük yüreğin
Yorgun çaresiz
Yalnız vurunca
Kapımı aşk
Her uyandığımda
Yoksun yoksun ah
Her gün bir damla yaş
Akar yüzüme
Vurur susunca
Şehir bak ben buradayım hala
Yoksun yoksun sen ah
Aşk ellerimden giderken
Duvarların dili susarken
Ben baş ucunda ağlarken
Gözyaşımdaki ayrılık ölümden beter
Yine sen yoksun
Yine sen yoksun
Yine sen yoksun
Yine sen yoksun
Ah yoksun
Yine sen yoksun yoksun
Yorgun çaresiz
Yalnız vurunca
Kapımı aşk
Her uyandığımda
Yoksun yoksun ah
Her gün bir damla yaş
Akar yüzüme
Vurur susunca
Şehir bak ben buradayım hala
Yoksun yoksun sen ah
Aşk ellerimden giderken
Duvarların dili susarken
Ben baş ucunda ağlarken
Gözyaşımdaki ayrılık ölümden beter
Yine sen yoksun
Yine sen yoksun
Yine sen yoksun
Yine sen yoksun
Ah yoksun
Yine sen yoksun yoksun
Annabel Lee
senelerce senelerce evveldi;
bir deniz ülkesinde
yaşayan bir kız vardı, bileceksiniz
ismi annabel lee;
hiç bir şey düşünmezdi sevilmekten
sevmekten başka beni.
o çocuk ben çocuk memleketimiz
o deniz ülkesiydi,
sevdalı değil kara sevdalıydık
ben ve annabel lee;
göklerde uçan melekler bile
kıskanırlardı bizi.
bir gün işte bu yüzden göze geldi
o deniz ülkesinde,
üşüdü rüzgarından bir bulutun
güzelim annabel lee;
götürdüler el üstünde
koyup gittiler beni,
mezarı ordadır şimdi,
o deniz ülkesinde.
biz daha bahtiyardık meleklerden
onlar kıskandı bizi-evet!-bu yüzden (şahidimdir herkes ve o deniz ülkesi)
bir gece bulutunun rüzgarından
üşüdü gitti annabel lee.
sevdadan yana, kim olursa olsun,
yaşça başça ileri,
geçemezlerdi bizi;
ne yedi kat göklerdeki melekler,
ne deniz dibi cinleri,
hiçbiri ayıramaz beni senden
güzelim annabel lee:
ay gelir ışır, hayalin irişir
güzelim annabel lee;
bu yıldızlar gözlerin gibi parlar
güzelim annabel lee:
orda gecelerim, uzanır beklerim
sevgilim, sevgilim, hayatım, gelinim
o azgın sahildeki,yattığın yerde seni.
Edgar Allan Poe
5.06.2013
Gel Zaman, Git Zaman
Bazen çok sevdiğiniz kardeş gibi gördüğünüz arkadaşlarınız
olur hayatınızda. Onlar sevinince sevinirsiniz, onlar ağlayınca ağlarsınız.
Birbirinizden hiç kopmayacak gibi görünürsünüz. Herkes sizin bu kardeşliğinize
imrenerek bakar. Çünkü siz paylaşmanın ne olduğunu, gerçek dostluğun ne
olduğunu bilenlersiniz. Gerçek dostluk sadece mutluluğu paylaşmak değil acıyı
da paylaşmaktır. Eğer ki arkadaşınızın
acılı gününde onun ağlayabileceği bir omuz olabiliyorsanız ve ona teselli
verebiliyorsanız ne mutlu size.
Bütün bunların yanında gerçek dost olmayan ama onun gibi
görülenlerde vardır. Ne acı ne yazık onlara. Sahte dünyada güvenmekten
korkanlar, sevmekten aciz insanlar. Hangi amaçla yaşarlar ne yapmak isterler.
Oturdukları yerden kimsesiz ne kadar devam edebilirler. Sus, otur, bak…
Her insanın hakkıdır mutlu olmak. Mutlu olmak içinde bazen
sadece gerçek bir dost gerekir. O dost sizi anlayacak yanlışınıza karşı size
dur diyecek, senin sıkıntın olduğunu hissedip yanında olacak, mutlu olduğun bir
konuda senden daha çok mutlu olacak. Güvenmeyi, inanmayı bilecek. Yandaş yoldaş
olacak. Kardeş ki Allah yolunda seninle can verecek. Önemli olan bu arkadaşlığı
zamanla sürdürmek. Allah böyle dostların sayısını arttırsın İnşallah. Gel
zaman, git zaman.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)